Dünya, Soğuk Savaş’tan bu yana belki de en tehlikeli dönemlerinden birini yaşıyor. Küresel gerilimlerin tırmandığı, büyük güçlerin birbirlerine karşı restleştiği bir dönemdeyiz. Özellikle Ukrayna-Rusya savaşı, İsrail-Filistin çatışmaları ve İran’ın bölgedeki etkinliği, Üçüncü Dünya Savaşı olasılığını ciddi bir şekilde gündeme taşıyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenski’nin açıklamaları bu konuda dikkat çekici. Zelenski, Batı’ya seslenerek Rusya’nın zaferinin Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetikleyebileceğini belirtti. Bu tür açıklamalar, Ukrayna’ya yönelik desteği artırmayı amaçlarken, aynı zamanda savaşın daha geniş bir coğrafyaya yayılma ihtimalini de gözler önüne seriyor. Ukrayna Başbakanı Denis Şmihal de bu endişeleri paylaşarak, yeterli savunma sağlanamaması durumunda küresel güvenlik sisteminin çökebileceği ve daha geniş çaplı bir savaşa yol açabileceği uyarısında bulunuyor.
Peki, dünya bu senaryoya ne kadar hazır? Özellikle Çin’in stratejik duruşu burada dikkat çekiyor. Çin, doğrudan çatışmalardan kaçınarak, küresel olayları izliyor ve güç dengelerini kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Çin’in bu stratejisi, Sun Tzu’nun öğretilerini hatırlatıyor: “En büyük zafer, savaşmadan kazanılandır.” Çin, büyük güçlerin birbirlerini yıpratmasını izlerken, kendi pozisyonunu güçlendiriyor.

Rusya cephesine baktığımızda ise NATO ile olası bir doğrudan çatışmanın Üçüncü Dünya Savaşı’na dönüşebileceği konusunda uyarılar var. Bu gerilim, dünya çapında savaş ihtimalinin ciddiyetini bir kez daha gözler önüne seriyor. NATO ile Rusya arasındaki gerilimlerin doğrudan çatışmaya evrilme riski, uluslararası kamuoyunda büyük bir tedirginlik yaratıyor. Rus yetkililerin bu konuda yaptığı açıklamalar, küresel barışın ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Komplo teorisyenleri ise bu senaryoları farklı açılardan yorumluyor. Bazıları, büyük güçlerin aslında gizli anlaşmalar yaparak bu tür gerilimleri kontrollü bir şekilde tırmandırdığını iddia ediyor. Amaç, savunma sanayii harcamalarını artırmak ve halkı kontrol altında tutmak olabilir. Bu tür teoriler, resmi açıklamaların ötesinde farklı bir perspektif sunarak, olayların arkasındaki olası gizli gündemleri sorgulatıyor.
Belirsizlikler ve tehlikeler karşısında, bazı ülkeler ve bölgeler Üçüncü Dünya Savaşı senaryolarına karşı daha güvenli olarak değerlendiriliyor. Daily Mail’in hazırladığı listeye göre, Antarktika, Arjantin, Bhutan ve Şili gibi bölgeler, olası bir küresel çatışma durumunda güvenli bölgeler arasında yer alıyor. Bu bölgelerin coğrafi ve politik izolasyonu, küresel çatışmaların etkilerinden korunmalarını sağlayabilir.

Sonuç olarak, dünya genelindeki mevcut gerilimler ve çatışmalar, Üçüncü Dünya Savaşı olasılığını ciddi bir şekilde gündeme taşımış durumda. Küresel güvenlik stratejileri ve diplomatik çabalar, bu olasılığı engellemek için kritik önem taşıyor. Ancak, liderlerin iç politikadaki baskılar nedeniyle daha agresif tutumlar sergilediği de bir gerçek. Bu durum, dünya genelinde istikrarı sağlamak adına daha büyük çabalar ve uluslararası iş birliğini zorunlu kılıyor. Diplomasinin ve müzakerenin önemi, bu kritik dönemde her zamankinden daha fazla vurgulanmalı.
Unutulmamalı ki, tarihte birçok savaş, beklenmedik bir kıvılcımla başlamıştır. Bugün de dünya, böyle bir kıvılcımı ateşleyebilecek pek çok potansiyel tehlikeyle karşı karşıya. Bu nedenle, barışın korunması ve sürdürülmesi adına tüm uluslararası aktörlerin sorumluluk alması gerekmektedir.
Yazar: Besime Gül